6 Mayıs 2012 Pazar

Internet = Public School

Böyle bir konunun başlığı ingilizce olduğundan dolayı özür dilerim. Bilmeyenler için söyleyim, internet = halk okulu, demek istedim.

Yaşı biraz büyükce olanlar bilir, ülkemizde eğitim yıllardan beri rayına oturtulamadı. Sistemi burada tartısmayacağım ama internetten aldığınız eğitimle, okullardan aldığınız eğitimi karşılaştırabilmek için örgün eğitimin sebep olduğu olumsuzlukların bir kaçını anlatmalıyım. Bunu yaparken, lütfen beni yanlış anlamayın. Tamamen örgün eğitim taraftarıyım. Bunları yazmamdaki amaç bazı sorunları yamalamak.

Sosyallik açısından örgün eğitimin yerini başka hiç bir şey tutamayacağını düşünüyorum fakat iş öğretim ve eğitime geldi mi, ülkemizdeki mevcut hali, basma kalıp bireyler yetişmekten ileriye gidemiyor. Çünkü öğrencilerden gönülsüzce girdikleri derslerin belli noktalarından geçmesi bekleniyor. Öğrenciler de sadece kendilerini bu noktalara odaklıyor. Sonuçta yapılan işin hiçbir niteliği kalmıyor. Bu sebepten olsa gerek çoğu insanın gözünde üniversite sadece diploma dağıtan bir kurum halini aldı. Bu sorunları giderecek eğitim modelleri olmasına rağmen hiç biri ülkemizde(ve dünyanın büyük bir kısmında) uygulanamıyor. Tabi bundan şikayet etmek de yersiz bir hal aldı. Hayatta kalmanın en önemli kuralı olumsuzluklarla mücadele etmek ve her şeye rağmen iyimser davranmak olsa gerek =)

Yanlış hatırlamıyorsam, internetle ilk alakam arkadaşın evinde Napster'dan müzik indirmeye çalışırken olmuştu. Daha önceleri, beraber worms oynamak için gittiğim arkadaşımın bilgisayarında bu sefer, napster sayesinde Metallica dinliyorduk. Daha sonra Metallica ve diğerleri Napster'ı dava etti ve sitenin sahibi milyonlarca dolar ödemek zorunda kaldı. Aradan epey bir vakit geçti. Türkiyede internet hızlandı ve sansürlendi. Ben o uzun süre boyunca ne o arkadaşımı görebildim ne de Metallica dinledim. -- Hakan blogumu okuyorsan bana ulaş =) -- Yolumuz, sosyal ağların geliştiği bir dönemden önce ayrılmasaydı, Hakan'la iletişimiz hiç kopmazdı.

Liseden beri kendi evimde de internet var. Sosyal ağlar ya da dünyanın öbür ucunda yaşayan bir adamla warcraft 3 oynamak dışında faydasını görememiştim. Lise eğitiminden ve öğretmenlerinden oldukça memnunum ama internetten faydalanamadığım o dönemlerde programlama eğitimin oldukça hantalmış. Halbuki o sıralar, hacker ve programlamacı abilerimiz IRC'den harıl, harıl birbirlerine yardım ediyormuş.

İlk ne zaman, nasıl oldu bilmiyorum, ben de internet sayesinde deneyimli programlamacılardan nasihat almaya başlamıştım. İnternette, okulda tanışamayacağım kadar programlamacı ile iletişime geçip, onlardan yardım aldım. Aynı zamanda okulun kütüphanesinde ulaşamayacağım kadar çok kaynağa ulaşıyordum. Üstelik yardım eden insanlar tamamen gönüllü, kitaplar da ücretsizdi ve yeniliklerden okulların yetişemeyeceği hızda haberdar oluyordum. Şu an kendime hacker diyemesem de, hacker kültürünün içine çoktan adım atmış bulunmaktayım.

Bu arada hacker kültürüyle ilgili çok muallak bilgi mevcut. Kendimi bir düzeltme yazmaktan alıkoyamadım. Hacker abilerimiz özellikle medyada yanlış tanınıyorlar. Kısaca özetlersek 1960 yıllarında MIT üniversitesinde çıkmış bir oluşum. Bilgisayarlar konusunda teknik bilgiye ve bu bilgiyi başkalarına aktarabilme becerisi olan insanlar topluğunun oluşturduğu bir kültür. Bilgisayar korsanlarıyla karıştırılmaması gerekir. Bilgisayar korsanları faaliyetlerine 1980'lerde operatörleri kandırıp ücretsiz telefon görüşmesi yaparak yaparak başladılar(Bknz: Kevin Mitnick). Bu tür insanlar zarar vermek için teknik olmayan yöntemleri de sıkça kullanırlar. -- Neyse ki en becerili olanları yaptıkları olumsuz işleri sürdürmeyip güvenlik uzmanı oldular. Ayrıca hacker'lar yıkıcı faaliyetlerde bulunmazlar. Bunların sorumluları da bilgisayar korsanlarıdır =)

Tabi, internetin eğitime sunduğu imkanlar sadece bir alt kültür arasında gelişmedi. Eğitim sektöründe hizmet veren özel şirketler ve üniversiteler sanal okullar kurdu. Bunlar hemen her konuda eğtim ve öğretim imkanı sunuyor. Üstelik uzaktan eğitim veren okulların aksine bunlar herkese açık çoğu da ücretsiz. coursera.org bunlara güzel birer örnek.

Eğitim amacıyla kurulmayan siteler bile çaktırmadan gelişimize yardımcı oluyor. Mesala lifehacker.com'da güzel güzel yemek yapmaktan tutun da hayatınızı düzene sokacağınız hakkında tüyolar gibi bir çok bilgi edinebilirsiniz.

Şu an bu yazıyı okuduğunuz blog sitelerin de eğitime katkısı oldukça büyük. Youtube'da bir çok eğitici video blog bulunmakta. Google, Microsoft gibi firmalar bilişim teknolojileri hakkında bir çok eğitim platformu oluşturmuş durumda. Mesala code.google.com/edu/

Şimdilik daha spesifik sitelerden bahsetmeyeceğim. Eğer ruby ve Linux hakkında birş eyler öğrenmek isterseniz size bizzat ben yardımcı olabilirim. Daha fazlasını kendiniz araştırarak bulacaksınız. Bu konu da en büyük yardımcımız arama motorları.

Tabi bunlardan yararlanabilmenin ilk şartı İngilizce bilmek olsa gerek. Maalasef okullarımız yabancı dil eğitimi konusunda yetersiz. Bunun tek çözümü ingilizceyi, okuyarak ve dinleyerek öğrenmekten geçiyor.

Şimdiden iyi çalışmalar diliyorum =)

6 Mart 2012 Salı

The Slideshow Effect

Kim böyle bir albüm dururken okyanuslar aşıp, savaştan savaşa koşar ki? Ben, değil. Varsın vikingliğe yakışmasın ama ben atalarımın destansı maceralarının bir parçası olmak yerine odamda oturur, dream-pop dinlerim, böyle albümler olduktan sonra. Zaten beni vikinglikden alı koysa, koysa birtek böyle albümler alıkoyar.

Dinlemek kadar faydası olmuyacağın biliyorum ya, sırf yalakalığıma devam etmek için devam ediyorum. Ve kolay, kolay yalakalık yapmam. Ben piyasada yayınlandığından beri şiddet olaylarının azalıp, mutlu insanların sayısının artığını düşünüyorum.

Maço erkeklerinden çeken kızlar için bulunmaz bir ilaç. Yalnız erkeklerin bu albümden bir iki parça çalıp kalbini kazanamayacağı kız yalnızca taş kalpli olandır heralde.

Buyrun alakalı grubumuz ve albüm hakkında doğru, dürüst bilgi içeren ve albümü dinleyebileceğiniz bir link:


Böyle de bir vidyo yapmışlar albümden bir parçalarına.






5 Haziran 2010 Cumartesi

The Snowman


Güzel şeyler insanın başına hep ummadık anlarda geliyor. Şu reklamın kaynağını araştırıyım derken The Snowman'in wikipedia sayfasında karşıma çıkıverdi.

The Snowman'de Sevip, sevebileceğim herşey var. Kar, balinalar, kuzey ışıkları, müzik... o büyüleyeci çizimlerin arkasında akıp giden müzik... hele "walking in the air" çalmaya başladığı anlar... Açılışını David Bowie' nin yapmasıda cabası.

İzlemek için tıklayıverin. Bu da daha ayrıntılı bilgi için wikipedia linki.